Sedat SEVER
Öğretim Üyesi
188.
Ülkemiz saygın bir aydını, kültür insanını yitirdi... Allahtan rahmet; ailesine, sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Ankara Üniversitesi’nde çocuk ve gençlik edebiyatı odaklı tüm bilimsel etkinliklerde hep yanımızdaydınız. Dostluğunuzla, bilginizle, kültürünüzle insanı kuşatan İçten katkılarınız belleğimde, yüreğimde tüm sıcaklığıyla yaşıyor. 2000’de birlikte kucaklamıştık büyük ozan Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı; ardından nice dil ustalarını.
İnsanın, çocuğun esenliği için atan yüreğiniz 05 Aralık’ta bir çizgi attı parantezin içine.
Behçet Necatigil’in dediği gibi, “Parantezin içindeki çizgi, Ne varsa orda...”
Sevgili Hocam, hepimizin bildiği gibi o çizgi, çoğunda, kapatır parantezi... Biliyorum ki bilge kişiliğinizle, yapıtlarınızla, kültür yaşamımıza katkılarınızla siz –o çizginin- işlevini değiştirdiniz...
Anımsar mısınız? 03 Ekim 2011 tarihinde Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi’nde gerçekleştirilen 3. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumunda, “Okuma! Beynin Sulanacak!” başlıklı açılış bildirinizde, bizi çocukluk yıllarındaki anılarınıza ortak etmiş; katılımcılara, çocuk ve gençlerin kültürel gelişimine ve eğitimine yönelik düşüncelerinizi aktarmıştınız. Söyledikleriniz, daha dün gibi bütün çağrışımlarıyla belleğimde... Sizi, o konuşmanızın son bölümüyle yeniden saygıyla, sevgiyle selamlamak istiyorum:
“Belki tek başına okuma, bir rönesans yaratmak için yeterli değildir. Her alanda büyük hamleler yapmak zorundayız. Çocukları her bakımdan özendirmek, güçlendirmek, heyecanlandırmak aslî bir görevimiz olmalı. Kültür Bakanı olduğum dönemde (1971), okul öğrencilerini tiyatro, klasik müzik, opera ve bale ile buluşturmak için elimden geleni yaptım. Yurdun dört bucağında bunları taşımaya çalıştım. Eğer bu çalışmalar sürdürülseydi, kırk yılda elli milyon çocuk bu sanat etkinliklerinden bazılarını izleyecekti. Pek çoğu büyüyünce etkinliklere ilgi gösterecekti. Sanata yetenekli olanlar arasından belki birkaç bin sanatçı yetişecekti. Sayın aydınlanmacılar, sevgili kitapseverler, zeki ama yaramaz çocuklara benzer sanatçılar. Dilimizdeki yanlış sözcüklerden biri “yaramaz” terimidir. Çocukken, zeki ve yaramaz çocukları uslu dursunlar diye dövdüklerini görürdüm -evde, okulda, sokakta-. Bugün de toplumumuzda dayak yaygındır. Ülkemizin sanatçıları, aydınları da yaramaz çocuk muamelesi görüyor. O zeki ve yaratıcı insanlar, yaramaz damgası yeseler de, bazen yararlıdırlar. Onları uslandırmayalım, onlara destek olalım. Bu, öncelikle devletin görevidir. Sanatçıyı, bilimi desteklemek devletin görevidir. Toplum ancak bilginleriyle, sanatçılarıyla, onlarla birlikte, onlar sayesinde gelişir. Kültür, bilim ve sanat politikası olmayan ve o politikası özgürlüğe dayanmayan bir toplum, “gelişmiş” diye nitelendirilemez. Gelişmez, geri kalır, geri gider. Değerli katılımcılar, saygıdeğer okumacılar, daha çok okuyan, daha çok “beyni sulanan” kuşakların yetişmesi dileğiyle hepinizi sevgiyle, hayranlıkla, saygıyla selamlıyorum.”
Prof. Dr. Sedat SEVER
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi, ÇOGEM Müdürü
07.12.2014 14:49