KUBILAY AKTULUM
öğretim üyesi
45.
YÜZ YIL
Zamanın belli bir noktasında başlayan ve takvimde bir birim olarak yer tutan, bir dönemleme biçimi olarak kullanılan süreye yüzyıl adı verilir. Bir yüzyıl, yüz yıldan oluşur. Yüz birimden. Tarihçiler böyle bir dönemleme işlemine çokça başvururlar. İnsanların büyük işlerini, başarılarını olduğu kadar bozgunlarını unutulmaktan kurtarmak adına tarihçi Herodotos’un kullandığı söylenir. Tarafsızlığı bir ilke olarak benimser. Gerçeklik ve nesnellik temel arayışı olur. Mitik bir anlatı peşinde koşmaz. Yunanlıların, Barbarların kahramanlıklarını tarafsızca anlatmaya uğraşırken insanların belleğini kavramak, ölümsüz kılmak ister. Zamanın un ufak ettiği kimi özel yaşamları ebedi kılmak, hep başa döndürmek arayışına girer. Tarihle ölümlülerin en kıymetlilerini her şeyin ölümsüz olduğu bir evrende saklamaya uğraşır. Amacı tarihle zamanı dönemleştirmek değil, onu yenmektir. Tarihi zamanın yok edici gücünden çekip kurtarmaktır. Kimi insan eylemlerinin bozulmaz izlerinde yürümek, kimi yaşamları bir “ebedi dönüş” sarmalına dolamaktır. Onları unutmaktan kurtarmak, ölümsüzleştirmektir. A. Comte ve Michelet der ya “ölülerle yaşamak, insanlığın en kıymetli ayrıcalıklarından birisidir.” “Arşivlerin o yalnız koridorlarında yirmi yıl boyunca dolanırken, o derin sessizlik içerisinde kulağıma uğultular geliyordu. Eski dönemlerin onca acı çekmiş ruhları alçak sesle bana sesleniyorlardı.” “Seni eğlendiren nedir? Şehitlerimiz dört yüz yıldır seni bekliyorlardı, bilmiyor musun?” “Tarih, alacaklıların seni tüketiyorlar. Senin varlığın sürsün diye ölümü kabullendik.” Michelet, Herodotos’tan ayrı olarak tarihi her biri kendi içinde anlamlı kesitlere, dönemlere ayırır. Yalnızca kahramanlıkları, olayları anlatmakla kalmaz, bir zamanlar yeryüzünde dolanan adsız gölgeleri canlandırmak ister. Herodotos eskilere bir şeyler borçlu olduğunu düşünür. “Ölülere borcum var” der. Onlar derin düşüncelere dalmak için birer araçtır. Cicero’nun söylediği gibi, tarih yaşamın öğretmenidir. Anlatılar aracılığıyla insanın doğasını öğretir. Tarih, insanın doğasının sürerliliğinin bir göstergesidir. İnsanların yaşam öyküleridir: ahlaki, dinsel, siyasal, felsefi derslerle, öğütlerle doludur. Anlatısal gerçekliğin en güçlü biçimi oradadır.
Modern Zamanlar, dinsel yorumların bir yana bırakılıp her şeyin aklın süzgecinden geçirilmesiyle başlar. İnsanlık tarihi bilginin toplamından çıkarılır. Eskiler için Varlık kıpırtısızdır, filozof onun gerçekliğine her daim katılandır, görüşündedir Hegel. Oysa Modernler için, Varlık, artık zamansaldır, tarihi akışı boyunca yaratılır. “Her filozof kendi zamanının oğludur.” Varlık zamansallaştığında yüzyıl kavramı ortaya çıkar. Buna ilerleme kavramı eklenir. İnsan zamanı düşüncesi ortaya çıkar. Doğayı aşan bir zaman anlayışıdır bu. Her yüzyıl önceki bir dönemden kopuş üzerine kurulur. Fransız Devrimi konusunda Condorcet şunu söyler: “Biricik bir an o günün insanıyla geleceğin insanı arasına bir yüzyıllık bir mesafe koymuştur.” XVIII. yüzyıl Devrimle geçmişte kalmıştır. Artık sorgulanan yalnızca anlamıdır. A. Comte ise Sanayi Devrimini “yeni” bir dönem sayar. Artık savaş değil yeryüzündeki doğal kaynakları ele geçirme dönemi başlamıştır. İş, çalışma temel değer olmuştur. Onun yüzyıl anlayışı budur. Yeni siyasal, teknolojik buluşlar yeni bir yüzyılın başlangıcı sayılır. Bilginin hızla dolaştığı, kontrolünün olası olmadığı, gizin ortadan kalktığı bir yüzyıl.
Halil İnalcık, ebedi dönüş sarmalında insanların büyük işlerini zamanın bozgunundan kurtarmaya uğraşanlardandı. Bir yüzyılın adıydı. Ölümlülerin en kıymetlilerini yaşama döndürmek için uğraştı. Hep ölülerle yan yana yaşadı. Atalarımızın seslerinin uğultularını dinledi. Varlığımız sürsün diye çırpındı. Ölülere borcunu ödedi ve gitti. Yüzyılı, kendi yüz yılı ile ayırdı. Ölümü yeni bir yüzyılın başlangıcı ve sonu oldu. Onun sesini dinlemek ise artık bizim görevimiz.
26.07.2016 15:03